Gün geçtikçe katılaştığımı farkediyorum. Katı, sert ve kırılmaya çok daha müsait. Oysa aklımı başıma devşirdiğim günden beri tek bir hedef doğrultusunda ilerlediğimi sanıyordum ki o hedef esnek, hoşgörülü ve kolay kolay öfkelenmeyen, huzur dolu biri olmaktı. Bir yerlerde yoldan sapmış olmalıyım.
Böyle durumlarda zamanı, mekanı ve insanları suçlamak kolaydır. Hatta daha da ileriye gidip Tanrı'yı bile suçlamanız olasıdır. Oysa başımıza gelenler her ne kadar bizim suçumuz olmasa da verdiğimiz tepkiler tamamen kendimizle ilgilidir. Sanıyorum bendeki sorun da tam olarak bu.
Şu lafı severim; "ne arıyorsan o olursun" Çok insan buna sevgi arıyorum, aşk arıyorum, başarı bilmem ne diye cevaplar verir. Ama bence çoğumuz aslında ne aradığımızı bilmiyoruz. Ben samimi olarak şunu itiraf edeyim ki muhtemelen ben öfkelenecek birşeyler arıyorum. Bu kadar çok öfkenin başka bir açıklaması olabilir mi? Algım sadece aptallıkları, saçmalıkları görüyorsa başka nasıl açıklayabilirim bunu? Dünya bu kadar korkunç olamaz. İçinde mutlaka güzel birşeyler de olmalı.
Sabah uyandığımda şunu soruyordum kendime, "Sen ne zaman bu kadar kör oldun?" Sahi ne zaman? İşte buna bir tarih vermek çok zor. Ama zamanın birinde birşeyler yüzünden, hayır birşeyler yüzünden değil kendi yaptığım birşey yüzünden, kör olmuş olmalıyım. Şimdi yeniden mi görüyorum? Yok hayır sadece bu körlükten kurtulmaya çalışıyorum. Başarır mıyım? Başarmak zorundayım zira böyle yaşayamam. İçimi bu kadar öfke ve nefretle doldurmuşken yaşayamam.
Şöyle düşündüm, pek çok haksızlıkla yüz yüze gelmek zorunda kaldım. Bildiğim ve olması gerektiğine inandığım herşeyin tersine döndüğü bir dünyanın içinde uzun zaman nefes almaya çalıştım. Ama bunları düzeltmeye çalışmak yerine kızdım, öfkelendim ve alıp başımı gitmeyi düşündüm. Nereye gideceksem? Sanki bunların hiç olmadığı adil bir dünya mevcut. Yok öyle birşey. İş zaten bunların olmadığı bir dünyada yaşamakta değil, iş bunlar olmasına rağmen bunların hakkından gelmekte.
Güçsüz olmayı kabul etmez benim kadar öfkeli olan biri. Aslında öfke dozu ayarlanır ve pozitif yönlendirilirse iyi birşeydir de. Lakin ben şimdiye dek bunu beceremedim. Birşeyler yapmak zorundayım. Daha önce de dediğim gibi bu şekilde yaşayamam.
Bu ülkede yaşayan pek çok insanın aynı şeyi hissettiğinden kuşkum yok. Zira olmaması gereken herşey bir şekilde normalleşiyor burada. Kabul ediliyor ve hatta esprilere malzeme oluyor. Dürüst olmak, hak aramak, adalet istemek ise kimi zaman aptallık kimi zaman da hayalperestlik olarak adlandırılıyor. Ve bizim gibiler, yani ahlak, erdem, vicdan, merhamet kelimeleri ile büyütülenler bir tür uyumsuzlar olarak yaşamlarına devam etmeye çalışıyorlar. Karaya vurmuş balık misali.
Kendimi insanlığa örnek gösterecek denli mükemmel değilim. Demek istediğim bu değil. Sadece düzgün dürüst yaşamaya çalışan biriyim. Bu da acaip değil herhalde. Acaip mi? Değildir zira böyle çok insan tanıyorum. Karaya vurmuş bu balıklar tıpkı benim gibi öfkeliler. Onlar da kendi değerleri ile şu an varolan dünyanın uyumsuzluğundan dehşete düşmüş durumdalar. Kimi benim gibi katılaşmaya başlamış kimi ise hala hoşgörü ile hala iyi niyetle yaşayamaya devam etmekte.
Sonuç itibariyle bu kadar katı olmak istemiyorum. Daha sakin durmak istiyorum tüm olaylar karşısında. Sakin durursam daha akılcı düşünebileceğimi biliyorum çünkü. Ağzımdan çıkanı kulağım duysun istiyorum mesela. Sonradan geri alamayacağım sözler etmek istemiyorum. Zaman zaman cevap vermemenin en sağlıklı davranış biçimi olduğunu öğretmeyi istiyorum kendime. Ve vallahi deniyorum. Başarır mıyım bilmiyorum ama gerçekten deniyorum.
Resim: Salvador Dali
İfade Kullanİfade Kullan