merdiven boşluğundaki ağustos böceği

Merdiven boşluğuna üç gündür bir ağustos böceği dadandı. Muhtemelen artık orayı evi sanıyor. Sigara içmek için çıktığımda, ışık yanar yanmaz, ötmeye başlıyor. Onun sesini seviyorum. Bana çok eski zamanları, çocukluğu ve o bitmez tükenmez mutlulukla dolu yaz akşamlarını anımsatıyor. Çocukluk sahiden de gökyüzü gibi, hiçbir yere gitmiyor.

Ben geçmişte yaşayanlardan olmadım hiçbir zaman. Bu yüzden belki de hafızamın kötü oluşu. İnsan tekrar tekrar yaşamadığı birşeyi nasıl anımsayabilir? Ama son zamanlarda çocukluk hep aklımın kıyısında duruyor ve fırsat bulduğu an kendini anımsatıyor. Birden gözlerimin kenarındaki kırışıklıkları silip atıyor, saçlarım at kuyruğu oluyor, ayaklarıma beyaz çoraplar dolanıyor, boyum kısalıyor ve kendimi okulun bahçesindeki ağaçların etrafında çocuklarla koştururken buluyorum. Oysa kısa süre öncesine kadar hiç anımsamıyordum bunları. Ne tuhaf.

İnsan çocukluk arkadaşları ile buluşunca yeniden mi çocuklaşıyor? Ya da onlar herşeyi net bir şekilde hatırlarken kendini çocukluğuna karşı vefasız hissediyor da hafıza yeniden mi gün ışığına çıkıyor? Çocukluğumuzu birlikte geçirdiğimiz kuzenim pek çok şey anlatıyor. Hafızası karşısında büyüleniyorum ve aynı zamanda kendi hafızamın berbatlığı karşısında dehşete düşüyorum. "Nasıl hatırlamazsın?" diyor sitemle. Utanıyorum. "Mutlu bir çocukluk geçirmişken nasıl anımsamazsın?"  Haklı. Utancım ve kafamdaki sorular büyüdükçe büyüyor. Sahi diyorum neden hatırlamıyorum. "Belki de" diyorum "geçen yıllarda çok fazla şey yaşadığımdandır" Ama herkes pek çok şey yaşıyor. Neden bazılarımız anımsıyor bazılarımız anımsamıyor? 

"Mutlu zamanların geçmişte kalması seni kederlendiriyordur belki" diyor. Mümkün elbette. Yaşlanmak, yok olmaya daha da yaklaşmak, kayıp zaman, o mutlu zamanların yeterince kıymetinin bilinmediği düşüncesi ve daha pek çok şey... "Peki sen" diyorum "neden hatırlıyorsun?" O zamanları çok özlüyormuş ve onları aklının içinde yeniden yaşamak onu mutlu ediyormuş. "Sen" diyor "hep bugünde yaşıyorsun." Bu doğru. Zaman zaman gelecek için endişelensem de ya da geleceğe dair hayaller kursam da genelde bugünde yaşıyorum."Bunun iyi birşey olduğunu sanıyordum" diyorum. "İyi birşey ama geçmişini de unutmamalısın özellikle mutlu zamanları." diyor. Bunu düşüneceğim.

Yüzüne bakıyorum. Gözlerinin kenarlarında kırışıklıklar var. Saçlarında beyazlar. Ama ne kadar tuhaf gözleri aynı bakıyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi. Birden yüzüne o haşarı çocuk ifadesi gelip yerleşiyor, çocukluğumuzu nasıl özlediğimi o zaman anlıyorum. "İnsan" diyorum "çocukluk arkadaşlarına aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, ne yaşanmış ve üzerimizde ne iz bırakmış olursa olsun hep güveniyor, biliyor musun?" Başını sallayarak doğruluyor söylediklerimi. Elbette diyor "Çünkü kimse kendi çocukluğuna ihanet etmez. Sen benim çocukluğumsun, ben de senin. Birbirimize nasıl ihanet edebiliriz?" 

Ağustos böceğinin merdiven boşluğunda çınlayan sesi eşliğinde bunları düşünüp duruyorum. Ayaklarıma bakıyorum. Beyaz çoraplar ve kırmızı rugan ayakkabılar göreceğimi sanıyorum. Ağustos böceği var diyorum. Ayakkabıları ve çorapları boşver. Sesler ve kokular var etrafta geçmişe dair. Akşamsefası var mesela. Sonra bahçedeki nane, pencere önünde fesleğen, pişen sütün kokusu... Güvercin sesleri, sonbahar akşamları var. Üşümüyorum diye direttiğin halde annenin omuzlarına koyduğu hırka var. Ve daha pek çok şey... 


film izle
film izle