stiletto aşkına...

Bir film izlemiştim. Film gelecekte geçiyordu ve bir ülkede herkes işini gücünü bırakmış TV izliyordu. TV'de sadece yarışma programları vardı sanırım. En basit şeyleri bile bilemeyecek duruma gelmiş, aptallaşmışlardı. Akşam üzeri, iş dönüşü on oniki tane kızcağızın üç kişilik bir bilirkişi heyeti karşısında ter döktüğü yarışmaya bakarken o film geliyor aklıma. Kızlar kendilerini beğenmek ve okulda karnesine yıldız alabilmek için canla başla çalışan ilkokul öğrencileri heyecanıyla hergün ödevlerini yaparak, yani deliler gibi alışveriş yapıp bir tişörtü bir pantolonla uydurmaya çalışarak, bir elbiseye en uygun çantayı bulma konusunda kafa patlatarak, ayakkabı rugan mı olsun süet mi bantlı mı olsun stiletto mu diye çılgınca bir zihinsel faaliyet yürüterek, stüdyoya geliyorlardı. Bol bol dedikodu, bol bol gözyaşı ve sınırı hayli aşan ağız dalaşı ile dolu program sayısı belki de binleri bulan genç kızı 3 saat boyunca ekrana kilitliyordu.

Takılıp kaldım yarışmaya. Bir yandan neden bu kadar ekrandan gözümü alamadığımı düşünürken bir yandan bu kızların kafalarının nasıl çalıştığını çözmeye çalışıyordum. Kiminin yüzünden hırs dalgaları geçerken kimi laçka olmuş sinirlerini kontrol edemedikleri mimiklerle ele veriyorlardı. Kimi yorgunluktan altı morarmış göz altlarını bol bol kapatıcıyla sıvamasına rağmen bitkinliğini gizleyemiyor kimi 19 yaşının tazeliğini bir kalemde silip 35 yaşında görmüş geçirmiş kadın pozlarını taklit ediyordu. "Bu gerçek mi" dedim kendi kendime. 

Yarışmanın ortalarında bir yerde bir instagram takipçisi kavgası koptu. Şaşkınlıktan iyice ayrılan ağzımı kapayıp kulaklarımı dört açtım. Biri birini dövecek şimdi dedim. Demek ki insanlar bu kavgaları izliyorlar diye düşündüm. Öyle ya herşey vardı hareket, dehşet, saçmalık...Kendi hayatlarımızı unutup, dikkatimizi tüm negatif olan şeylerden uzaklaştırmak için şahane bir yöntem. Gözlerini gerçeklere kapa, pür dikkat sanal bir saçmalığın içine dal. Daha ne olsun. Şu instagrama girip bakayım dedim. Girmez olaydım. Yarışmacıları ilahlaştırandan tut nefret dolu sözcükler yazana kadar binlerce yorum vardı. Daha ne kadar şaşırabilirim merak ederek okumaya devam ettim. Bir yarışmacının fanlarından birinin diğer diğer yarışmacıları nefretle aşağılayıp durduğu yorumlar gördüm. Gülerken çok çirkin oluyorsundan, çok şişkosuna, beynin yok seninden kes sesiniye uzanan yorumlar silsilesi. Taraf olmanın herhangi bir mantığa dayanması gerekmediği şahane ülkemizde buna neden şaşırıyordum ki? Fanatizm çok doğaldı bizde. Kendisi olmayı başaramayan, hayatından hiç memnun olmayan biri doğal olarak kendine büyük bir grup arar, o grubun içinde yer bulur ve o grubun düşman olduğunu düşman beller, saldırarak kendi hayatında öfkelendiği ne varsa alakasız bir alana kusarsın. Budur olay.

Bütün bunların dışında beni asıl şaşırtan, giyinmek gibi gayet kişisel birşeye kimin yazdığı belli olmayan kurallara göre müdahale edilmesine gönüllü olarak onay vermekti. 19-20'li yaşlardaki halimi düşündüm. dizleri yırtık pantolonlar giyer kimse tarafından tasvip edilmezdim. Saçımdan renkli bir ip salınırdı, kınanırdım. Ve daha bir sürü şey. Giyinmek o dönem bir nevi içindeki yeni gençlik heyecanını dışa vurmaktı ki anne baban da dahil hiç bir otoritenin sana müdahale etmesine izin vermek bir yana sana söylenilenilenin tam tersini yapardın. Şimdi bu gencecik kızlara bakıyordum da farklı olmak ya da kendini ifade etmek için giyinmek bir yana, bir örnek olmak için deliler gibi çırpınıyorlardı. Neden belli bir kalıp içinde yer almak istersin ki? Neden kendin olmaktan çıkıp belirlenmiş kurallara göre yaşamayı kabul edersin ki? Hani kurallar yıkılmak için vardı. Hani kendimiz olabilmek, içimizdeki gerçek kimliğimizi giysilerimiz de dahil her yönümüzle ifade etmeliydik. Bu sadece bu kızları birbirine benzer bir şekilde giydirme meselesi değil bence, bu onları kişilik olarak da bir örnek hale getirme meselesi. Çok tuhaf...

Bu konuda sürekli şaşkınlıkla konuştuğumu duyan arkadaşlarım buna neden bu kadar takıldığımı soruyorlar, basit bir yarışma ne de olsa diyorlar. Hayır bu basit bir yarışma değil. Bunun gibi onlarca abuk sabuk yarışma var ki herkesi hayatın en boş, en yüzeysel alanlarına çekip, bambaşka şeylere dönüştürüyor. Eğer böyle ise nasıl basit birşey deyip geçebilirsin. Sen izlemesin olur biter diyorlar, evet ben izlemem ancak bunu izleyen sayısı tahmininizden çok ama çok daha fazla olan kalabalık bir güruh var. Ve bu güruh sadece izlemekle kalmayıp bunu yaşam biçimi haline getiriyor. Eğer bu toplumun içindeysen bu senin izleyip izlememenle ilgili bir mesele olarak da kalmıyor. Eğer bu çocukların güzel bir hayatları güzel bir gelecekleri olsun, iyi şeyler yapsınlar, potansiyelleri harcanmasın istiyorsan bu basit bir mesele olamaz canım kardeşim. Olabilir mi?

Fotoğraf: Şuradan
film izle
film izle