Uzun zamandan beri ilk defa içimde umut yeşermeye başladı. Sebepleri söze dökmek zor olsa da bunu hissetmek güzel. Tıpkı uzun bir kıştan sonra gelen bir bahar gibi bu umut; tatlı, ılık ve mis kokulu.
Birşeylerin değişmek üzere olduğu hissinin ne demek olduğunu unutmuşum. Teslim olmuşum. Ve işin acı yanı bunu şimdiye dek hiç farketmemişim. Ama bugün anlıyorum ki, insan teslim olmadığı müddetçe, kalbi cesaretle attığı sürece her zaman birşeylerin değişme olasılığı mevcut.
Tek tek bunu hissedebiliriz her birimiz. Kendi küçük dünyalarımızda, aptalca işlerimizde hissedebiliriz. Neyin neden olduğunu bilmeden rüzgarla gelen bir değişimin o tatlı kokusunu tadını çıkara çıkara duyabiliriz burun deliklerimizde. Amaaa bir de kocaman bir değişimin gürül gürül bir çağlayan gibi uzaktan gelen sesi vardır ki hayatlarımızın arka planında işte o ses hem bizim küçük hayatlarımızı hem de bizi çepeçevre kucaklayan havayı sarar sarmalar. İşte bu bizi hem tek tek kucaklar hem de toplu halde.
Bazıları bu umudu aptalca bir iyimserlik olarak yorumluyor. Hiç sakıncası yok. Her ne olursa olsun umut iyidir ve herkese herşeyden çok lazımdır. O cesur insan yüreğinin yakıtıdır. Bizi ayakta tutar, uyuşmuş ellerimize kollarımıza bacaklarımıza kan pompalar. Aptalca ya da değil, dayanaktan yoksun ya da sağlam temelli, ne olursa olsun inanın bana umut her zaman herşey için lazımdır insanoğluna.
Bu yüzden öfkeden ve küfürden ziyade, büyük ya da küçük işlerde o umut ateşine küçük bir dal parçası da olsa atmalıyız. Biri birşeyden şikayet ettiğinde, dünya bir başkasının sırtına tüm gücüyle bindiğinde, herşey arap saçına döndüğünde ısrarla ve inatla umudu zerketmeliyiz birbirimizin kollarına.
Dünya yanmadığı ve kıyamet kopmadığı sürece, nefes aldığımız sürece her zaman küçük de olsa doğru olmayanı değiştirebilme şansımız var bence.
foto: şuradan
İfade Kullanİfade Kullan