Anneannem küçük bir kızken, sanırım 6 yaşlarında iken bitlenmiş. 5 yaşındaki kız kardeşi de öyle. O zamanlar, 1920'li yıllardan söz ediyorum, bit şampuanının adı bile duyulmamışken yani, çaresiz ikisinin de kafalarındaki tüm saçı kazımışlar. Uzun örgülerin yerini kabak bir kafa almış. Bizim ufaklıklar utançtan yerin dibine geçiyorlarmış. Gariplerim çareyi başlarını örtmekte bulmuşlar. Utançlarını ancak öyle gizleyebiliyorlarmış. Mevsimlerden yazmış. Köydeki dereye gidip biraz yüzmeye, kabak kafalarının acısını unutmaya karar vermişler. O zamanlar mayo elbet bilinen birşey değilmiş, muhtemelen çocukların çıplak yüzmesi de pek o kadar garipsenmiyormuş. Zaten ortalarda da kimseler yokmuş. Girmişler dereye, başlamışlar birbirlerine su atmaya. Bu ikisi gülüp oynarken, uzaklardan bir atın nal sesleri gelmiş kulaklarına. Telaşlanmışlar biri onları görecek diye. Paldır küldür çıkmışlar dereden. Panikle örtülerini almışlar kafalarına. Artık nasıl bir panikse diğer giysiler kalmış dere kenarında. Başları örtülü iki çıplak küçük kız deli gibi koşmaya başlamışlar. Eve geldiklerinde sopayı yemişler tabi. Gülerek anlatırdı rahmetli anneanneciğm bu hikayeyi. Ve şöyle bitirirdi, "Demek ki kel kafa olmanın utancı bize herşeyi unutturuyormuş."
Dün gazetede bir fotoğraf gördüm. Utançtan yerin dibine girmesi gereken bir adamın yüzündeki utanmazlığa uzuuun uzuuun baktım. Bazen, inanın bana, empati kurmaya çalışmak hiç işe yaramıyor. Ben de doğal olarak o adamla empati kuramadım. Adının üzerindeki kocaman lekeyi hiç mi hiç umursamayan ve o lekeyi temizleyen büyük bir vicdansızlar gürühunu arkasına almanın rahatlığıyla sırıtan o adamı dehşetle izledim. Aklıma anneannemin hikayesi geldi. Utanmanın hala var olduğu zamanlarda yaşamış olan, aslında hiç mi hiç utanması gerekmeyen birşeyden deliler gibi utanan benim tertemiz anneannem. Evet çok eski bir zamandan söz ediyorum. 1920'li yıllardan. Biz ise 2020'li yıllara yaklaşıyoruz, değil mi?
Fotoğraf: Şuradan
İfade Kullanİfade Kullan